Büyülü gerçekçilik akımının
öncülerinden olan Gabriel García Márquez’in Yüzyıllık
Yalnızlık adlı romanını yazarken bu anlatım tarzından yararlandığı görülmektedir.
Yazarın bu tarzı benimsemesinde, kitabın arka kapağında bahsettiği gibi;
büyükannesinin, en acımasız şeyleri bile zengin imgeler kullanıp duygusuz ve
olağan bir tavır ile anlatmasının etkisi vardır. Çünkü büyülü gerçekçilikte,
yazarın Yüzyıllık Yalnızlık adlı kitabının neredeyse her sayfasında kullandığı
gibi, anlatımda hakim olan fantastik ve mistik atmosfere, hikayelerin doğaüstü
görünmesine rağmen okuyucunun gerçeklik ile bağının kopmadığı fark edilmektedir.
Yazar, büyükannesinin anlatımı gibi, yazı dili duygulardan uzak ve olağandışı
gibi görünen olayların da aslında ne kadar gerçek olduğunu okuyucuya
düşündürtmektedir. İncelemenin daha anlaşılır olması adına bu akım ile ilgili kısa
bir bilgi verilecektir. Cuddon’a göre;
Büyülü gerçekçilik akımının en önemli özellikleri, fantastik ya da tuhaf unsurlarla, gerçekçi unsurların karıştırılması ya da yan yana kullanılması, kıvrımlı hatta labirentimsi anlatım tekniklerine ve temalara, ustalıklı zaman değişimlerine, rüyalara, yerel mitlere, cinlerle, perilerle dolu masalımsı hikâyelemeye yer verilmesi, dışavurumcu ve gerçeküstücü tanımlamaların ve esrarengiz bir bilgelikle korkunç, izah edilemez, şaşırtıcı ve hatta ani şok yaratacak unsurların kullanımıdır. (Aktaran Elif Diler,Emir,2011: 52)
Gabriel García Márquez’in Yüzyıllık Yalnızlık adlı romanını neden fantastik bir roman değil de
büyülü gerçekçilik akımının başarılı örneklerinden biri olarak kabul edildiği
düşünüldüğünde, bu iki akımın farkını ortaya koymak açıklayıcı olacaktır:
Eğer bir hayalet kahvaltı masanıza oturur ve siz de korkar, dehşete düşerseniz bu [türce] korku ya da fantastik olur… Ancak eğer, ‘Ah, bir hayalet; lütfen şu reçeli bana uzatır mısın?’ dedikten sonra hayalet: ‘Benim büyükannem çok güzel soğan reçeli yapardı.’ der ve siz buna karşılık ‘Saçmalama, soğanın reçeli yapılmaz!’ derseniz, işte o zaman anlatı büyülü gerçekçi olur. (Erdem, 175)
Yüzyıllık Yalnızlık
kitabı baştan ayağa büyülü gerçekçiliğin örneklerinden oluşmaktadır ki gerçekçi
romanların yer, zaman ve karakter betimlemesinden farklı bir şekilde yazıldığı
görülmekte, aynı zamanda bir sonraki sayfada tahmin edemeyeceğiniz olayların
derinliğini ve sürprizini içinizde barındırtmaktadır. Şu an var
olan biri, örneğin çamaşır asarken güzel Remedios süzülerek uçar gider ve bir sonraki
sayfada onu göremezsiniz ama öyledir ki gelip gelmeyeceği de yazara kalmıştır.
Kitabın
konusuna değinmek gerekirse, Macondo ismini verdikleri bir kasaba kuran José Arcadio Buendia –
Ursula Iguarán çifti ve ailesinin buradaki yüz yıllık soylarının yalnızlık
laneti ile nasıl harmanlandığı hikayeyi oluşturmaktadır. Bu kasabanın dışarısı
ile tek bağlantısı Çingenelerdir ve getirdikleri yeni icatlar ile yazar onların
geleceği yansıttığını,geleceği getirdiğini düşündürtmektedir ki kitapta,
sihirli güçlere sahip çingene Melquiades’in ailenin “yalnızlık” tarihini yazmış
olacak kadar önemli bir rolü vardır. Buendia soyu ne kadar çoğalırlarsa
çoğalsın yalnızlığa mahkum olacaktır ve yalnız ölmek onların kesin sonudur. Kitapta
ensest ilişkilerin devamlı olduğu bir aile yapısı görmekteyiz ki kitabın son
sayfalarında Buendia soyunun son ferdi Aureliano, Melquiades’in el yazması
kehanetleri okurken kardeşi olduğunu sandığı eşinin aslında onun teyzesi
olduğunu öğrenmektedir ve devam ederken kendi sonunun yazıldığını da
görmektedir, sonunu okurken bir taraftan da yaşamaktadır, çünkü Melquiades
yüzyıllık yalnızlık lanetini bu soyun içinde sonlandırmıştır.
Anlatım
açısından bakılacak olursa kitap sade bir anlatım dili ile yazılmıştır. Kitabın
başında okuyucuyu karşılayan soy ağacı kişilerin kim olduğunu anlamada yardımcı
olmuş lakin soyun aynı isimler ile devam ediyor olması devamlı başa dönüp bu
ismin hangi kişiyi belirttiğini bulmaya çalışmaya zorlamıştır. Kim kimdi
karmaşasından sıyrılıp, bu kadar yaratıcı ve her şeyi düşünebilecek yapıda bir
yazarın böyle bir şeyi neden tercih etmiş olacağı düşünüldüğünde karşımıza bunu
bir mesaj vermek amacı ile yapmış olup olmayacağı çıkmaktadır. Örneğin, aynı
isme sahip olan kişilerin aynı karakter özelliklerin yansıttığı
hissettirilmektedir. Bu da bu lanet içerisinde o kişilerin atalarından farklı
olmadığını, zaman ne kadar geçerse geçsin aslında kronolojik değil de döngüsel
bir zaman kavramı içinde bu soyun var olduğunu ve hepsinin sonunun da yine aynı
olacağını; dolayısı ile yalnız hayatlarının sonunun da yalnız yazılacağını
göstermektedir.
Yüzyıllık
Yalnızlık kitabının toplumsal açıdan incelendiğinde, kendi köylerinde birlik ve
beraberlik ile topraklarını eşit bir şekilde paylaşıp, sorunsuz bir şekilde
yaşayan köy halkına hükümetin gönderdiği silahlı bir hukuk adamı, din adamı,
askerler ve çingenelerin dahil olması ile karmaşıklaşan toplum yapısı, ticaret
alanlarının genişlemesi ile de köyün kasabaya dönüşmesi ve rant kavgasına
bürünen bir ortamın oluşmasına neden olduğu görülmektedir. Böylece toplum içi
ilişkilerin de bununla birlikte ne denli değişebildiği açıkça görülmektedir. Buendia
soyunun yalnız bir son ile düşüşü bu kasabanın da yok olmaya başlaması ile aynı
zamana denk geldiği fark edilmektedir.
Yazarın anlatım tarzından olsagerek, bahsettiği son anı romanın son karakteri yaşarken okuyucu da çevresinde gezinen rüzgarı ve gördüğü aynayı hissetmektedir. Okuyucuya gerçeküstü anları da inandırabilecek yapıda bir kalemi vardır.
Gabriel García Márquez’in büyülü gerçekçilik akımının öncülerinden olduğunu bize kanıtladığı Yüzyıllık Yalnızlık romanını yalnız bir soya ve bu soyun geleceğine dair anlatılarını okuyucuyu büyüleyen bir gerçeklik ile sunduğu görülmektedir. Edebiyatın farklı bir yanını okuyucuya sunmakla birlikte okuyucuyu gerçeküstü sürprizler yaparak onları şaşırtmaktadır ama sonuç olarak kesin bir son da vardır..
Gabriel García Márquez’in büyülü gerçekçilik akımının öncülerinden olduğunu bize kanıtladığı Yüzyıllık Yalnızlık romanını yalnız bir soya ve bu soyun geleceğine dair anlatılarını okuyucuyu büyüleyen bir gerçeklik ile sunduğu görülmektedir. Edebiyatın farklı bir yanını okuyucuya sunmakla birlikte okuyucuyu gerçeküstü sürprizler yaparak onları şaşırtmaktadır ama sonuç olarak kesin bir son da vardır..
Yalnızlık.
Cansen Yelesen
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder